19 Haziran 2016 Pazar

Selef'in Cedel (tartışma) Hususundaki Menheci


TERCÜME EDEN SİTEYE



قال إبن رجب الحنبلي رحمه الله
ومما أنكره أئمة السلف الجدال والخصام والمراء في مسائل الحلال والحرام أيضاً ولم يكن ذلك طريقة أئمة الإسلام

İbnu Receb el-Hanbelî (rh) -ö. 795- dedi ki;

"Selef imamları aynı şekilde, helal-haram meselelerinde de, Tartışmayı, Husûmeti ve Çekişmeyi reddetmişlerdir. Ve bu kesinlikle İslam Önderleri'nin yolu değildi. 

 وإنما أحدث ذلك بعدهم كما أحدثه فقهاء العراقين في مسائل الخلاف بين الشافعية والحنفية وصنفوا كتب الخلاف ووسعوا البحث والجدال فيها وكل ذلك محدث لا أصل له وصار ذلك علمهم حتى شغلهم ذلك عن العلم النافع

Bu ancak Basra ve Kûfe Fıkıhçılarının, Hanefîler ve Şafîler arasında geçen ihtilaf konuları etrafında, onlardan (seleften) sonra ortaya çıkardıkları birşeydir, ki bunun neticesinde 'İhtilaf Kitaplarını' yazıp, bu konuların (didik didik) araştırılmasını ve tartışmasını çok ileriye götürdüler. 

Ve bu sayılanların hepsi, sonradan ortaya çıkan ve hiçbir aslı olmayan şeylerdir, ki böylece de artık ilimleri sadece bundan ibaret olmuş, tâ ki onları asıl faydalı olan ilimden alıkoyana kadar. 

وقد أنكر ذلك السلف وورد في الحديث المرفوع في السنن
ما ضل قوم بعد هدى إلا أوتوا الجدل، ثم قرأ 
ما ضَرَبوهُ لَكَ إِلّا جَدَلاً بَل هُم قَومٌ خَصِمون

Ve Selef bunu (kesin bir dille) reddetmiş ve Sünenler de zikredilen merfû bir hadiste şöyle geçmiştir; 

(Rasûlullah (savs) şöyle demiştir);

"Bir kavim, kendisine hidâyet verildikten sonra, ancak cedel sebebiyle sapmıştır. 

Sonra;  

'Bu benzetmeyi sana ancak tartışmak için yapıyorlar. Bilakis onlar gerçekten çok kavgacı bir topluluktur.' (Zuhruf/58)

... (âyetini) okudu."

وقال بعض السلف
إذا أراد الله بعبد شراً أغلق عنه باب العمل وفتح له باب الجدل

Ve Selef'ten bazıları, şöyle demişlerdir;

"Allah bir kul hakkında şer murâd ederse, onun için amel kapısını kapatır ve cedel kapısını açar." 

(Rivâyet'in aslında şöyle bir ziyâde vardır; "Allah bir kul hakkında hayır murâd ederse, onun için de amel kapısını açar ve cedel kapısını kapatır.")

وقال مالك أدركت أهل هذه البلدة وإنهم ليكرهون هذا الإكثار الذي فيه الناس اليوم
يريد المسائل وكان يعيب كثرة الكلام والفتيا

(İmam) Mâlik şöyle demiştir; 

"Bu beldenin (Medîne'nin) ehline kavuştum ve onların gerçekten, şu günlerde insanların içinde bulundukları bu (meseleler) kalabalığını son derece kerih gördüklerine şâhid oldum."

(İbnu Receb el-Hanbeli;)

Bununla, meselelerin (çokluğunu) kastediyor, ki onlar çok konuşmayı ve (çok) fetva vermeyi ayıp görürlerdi.

ويقول يتكلم أحدهم كأنه جمل مغتلم يقول هو كذا هو كذا يهدر في كلامه 
وكان يكره الجواب في كثرة المسائل
ويقول قال اللَهُ عز وجل 
وَيَسأَلونَكَ عَنِ الرّوحِ قُلِ الرّوحُ مِن أَمرِ رَبّي 
فلم يأته في ذلك جواب
(İmam Mâlik) yine diyor ki;

"Onlardan biri, sanki çıldırmış bir deve gibi konuşup; 'şu şöyledir bu böyledir' der ve böylece konuşmasını boşa harcar."

(İbnu Receb el-Hanbeli;)

(İmam Mâlik) çok soru sorulması durumunda, cevap vermeyi kerih görürdü.

Ve yine der ki (İmâm Malîk);

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu;

'Sana Ruh hakkında (soru) soruyorlar. De ki; 'Ruh ancak Rabbim'in (ilmi) dahilinde olan birşeydir.'' (İsrâ/85)

(Görüldüğü gibi, soru sorulmasına rağmen) soruya cevap verilmemiştir."

وقيل له الرجل يكون عالماً بالسنن يجادل عنها 
قال لا ولكن يخبر بالسنة فان قبل منه وإلا سكت
وقال المراء والجدال في العلم يذهب بنور العلم

Ve ona şöyle denildi; 

"Kişi Sünnetler konusunda bilgili olması durumunda, onlar için tartışabilir mi?"

Dedi ki;

"Hayır, sadece Sünnet hakkında bilgi verir. Eğer bu ondan kabul edilirse (ne âlâ) yoksa susar."

Ve dedi ki; 

"İlmî (konularda) tartışmak ve çekişmek, ilmin nurunu yok eder."

وقال المراء في العلم يُقسي القلب ويورث الضغن
وكان يقول في المسائل التي يسئل عنها كثيراً لا أدري
وكان الإمام أحمد يسلك سبيله في ذلك

Ve yine dedi ki (İmâm Malîk);

"İlmî (konularda) çekişmek, kalbi katılaştırır ve kin/nefret doğurur. "

Ve (İmâm Mâlik) kendisine sorulan çoğu meseleler hakkında; 'Bilmiyorum', diyerek (cevap verirdi)."

İmam Ahmed'de aynı şekilde bu konuda onun izinden gitmiştir.

وقد ورد النهي عن كثرة المسائل وعن أغلوطات المسائل وعن المسائل قبل وقوع الحوادث وفي ذلك ما يطول ذكره

Ve vârid olduğu üzere, çok soru sormak, sorularda yanıltıcı olmak ve olayların vukua gelmesinden önce onlar hakkında soru sormak yasaklanmıştır, ki bu konu hakkında, zikredilmesi durumunda, sözü uzatacak kadar çok (nakil) vardır. 

(Yukarda geçen "Uğlutât" kelimesi hakkında İbnu Batta el-Ukberî, el-İbâne adlı eserinde şunları nakleder; 

عن معاوية بن أبي سفيان أن النبي صلى الله عليه وسلم نهى عن الأغلوطات
قال عيسى بن يونس والأغلوطات ما لا يحتاج إليه من كيف وكيف

"Muâviye b. Ebî Sufyân'dan, Nebî (savs)'in Uğlûtât'tan nehyettiği nakledilmiştir. 

İsâ b. Yûnus ise şöyle demiştir; 

"Uğlûtât; ihtiyaç duyulmadığı halde, (soru sormada ileriye gidip) 'peki şu nasıldır, öyleyse bu nedir' gibi (yanıltıcı ve sorulan kişiyi zora sokan sorular sormaktır)."

نهى رسول الله صلى الله عليه وسلم عن الأغلوطات قال الأوزاعي شداد المسائل وصعابها

Rasûlullah (savs)'in Ashâb'ından bir adam şöyle demiştir;

"Rasûlullah (savs) Uğlûtât'tan nehyetmiştir."

El-Evzâ'i dedi ki;

"(Uğlûtât;) İçinden çıkılması zor ve zahmetli sorulardır."

عن ثوبان، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال سيكون أقوام يتغلطون فقهاءهم بصعاب المسائل أولئك شرار أمتي
عن الحسن قال شرار عباد الله يتبعون شرار المسائل يعمون بها عباد الله عز وجل

Sevbân'dan, Rasûlullah (savs)'in şöyle dediği nakledilmiştir; 

"İlerde, Fakihlerini zor sorularla yanıltan ve çıkmaza sürükleyen bir topluluk zuhur edecektir; Onlar ümmetimin en şerlileridir."

Hasan'dan şöyle dediği nakledilmiştir; 

"Kulların en şerlileri, en şerli (zor ve karışık) meselelerin peşine düşüp, bunlarla Allah Azze ve Celle'nin kullarını saptıranlardır."

(El-İbâne, İbnu Batta, Kitâbu-l Îmân, Bâbu Terki-s Suâli An Mâ Lâ Ya'nî ...) 

ومع هذا ففي كلام السلف والأئمة كمالك والشافعي وأحمد وإسحاق التنبيه على مأخذ الفقه ومدارك الأحكام بكلام وجيز مختصر يفهم به المقصود من غير إطالة ولا إسهاب
 وفي كلامهم من رد الأقوال المخالفة للسنة بألطف إشارة وأحسن عبارة بحيث يغني ذلك من فهمه عن إطالة المتكلمين في ذلك بعدهم بل ربما لم يتضمن تطويل كلام من بعدهم من الصواب في ذلك ما تضمنه كلام السلف والأئمة مع اختصاره وإيجازه

Bununla beraber Mâlik, eş-Şafî, Ahmed ve İshâk gibi selef imamlarının sözlerinde; fıkıh (ilminin), fazla uzatılmadan, murâd edilenin anlaşılması miktarında kısa ve öz sözlerle öğrenilip, ahkâmın anlaşılması (noktasında çaba sarfedilmesi) üzerinde tenbihleri açıkça görülmektedir, 

(Selefin) sözlerinden anlaşıldığına göre, sünnete muhâlif olan sözleri, öyle ince işaretler ve güzel ibarelerle reddetmişlerdir ki, onlardan sonra kelamcıların uzun uzadıya sarfettikleri (karışık) sözlerin anlaşılmasına kişiyi hiç muhtaç bırakmamışlardır.

Bilakis, onlardan sonra sarfedilen uzun sözler (uzun olmalarına rağmen), onlara ait olan kısa ve öz sözlerin, kısa olmalarıyla birlikte ihtiva ettiği doğruluk payını belkide hiç içermemiştir. 

فما سكت من سكت من كثرة الخصام والجدال من سلف الأمة جهلا ولا عجزاً ولكن سكتوا عن علم وخشية للَّه 
وما تكلم من تكلم وتوسع من توسع بعدهم لاختصاصه بعلم دونهم ولكن حباً للكلام وقلة ورع كما قال الحسن وسمع قوما يتجادلون

(Bu) Ümmetin selefinden susanlar, kesinlikle bunca tartışma ve husûmet hakkında, acziyetlerinden veya cehaletlerinden dolayı susmamışlardır. Bilakis Allah'a karşı duydukları derin haşyet ve ilim üzere susmuşlardır.

Onlardan sonra konuşan ve (meseleleri) genişletenler, onlar da (selefte) mevcut olmayıp, kendilerine ait olan mahsus bir ilimle konuşup, meseleleri (onlara mahsus zannedilen bu ilimle) genişletmiş değillerdir. 

Tam aksine bunu; konuşmayı sevdikleri ve takvâlarının azlığı sebebiyle yapmışlardır, Hasan el-Basrî'nin bir topluluğu cedelleşirken işitmesi üzerine dediği gibi; 

هؤلاء قوم ملوا العبادة وخف عليهم القول وقل ورعهم فتكلموا

"Bunlar ibâdetten bıkmış bir topluluktur, ki konuşmak kendilerine hafif geldi, takvâları azaldı ve bundan dolayı artık sadece gevezeliyorlar."

زين الدين أبي الفرج بن رجب الحنبلي، فضل علم السلف على علم الخلف

(Zeynu-d Dîn Ebi-l Ferec b. Receb el-Hanbelî (ö. 795), Fadlu İlmi-s Selefi ala İlmi-l Halef)

Resmi sitemiz:

Telegram kanalımız :

Facebook sayfamız :

Twitter hesabımız :

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder