Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillah, essalatu ve's-selamu ala Resulillah
NOT : Bu nakilleri Türkçeye
“Nefislerin tedavisi” adı ile istişare yayınları tarafından tercüme edilen kitaptan aldık. Bu kitapta ancak bir âlimin dilinden çıkabilecek güzellikte nasihatler ve hikmetli sözler var. Okuyan herkes bu nasihatlerden payına düşeni alır ve gereğiyle amel ederse Allahın izniyle ahlakında bir düzelme, Müslümanlığında bir güzelleşme olacaktır. Allah kitabın yazarına rahmet etsin. Şu sözler ona aittir ve söz konusu kitapta geçmektedir.
1- "Dünyaya nefsini teslim eden, cevheri taş karşılığında satan gibidir."
2- "İnsanların ayıplamalarından ve iğnelemelerinden kendini kurtarabileceğini zanneden kişi mecnundur."
3- "İlmin daha önemli olanlarını elde edebilecekken, önemli olmayanlarıyla meşgul olmak, buğday yetiştirecek temiz toprağa darı ekmek veya hurma ve zeytin yetiştirecek yere söğüt dikmek gibidir."
4- "İlmi ehli olmayana vermek fesattır."
5- "İlimde cimrilik gösteren, malda cimrilik gösterenden daha pintidir. Zira ilimde cimrilik gösteren, harcamakla tükenmeyecek aksine artacak olan şeyin harcanmasından korkmuş, malda cimrilik eden ise harcadığında tükenecek olan şeyin harcanmasından korkmuştur."
6- "İlmin hangi dalından olursa olsun, birine kendini veren, Endülüs de narenciye ve Hindistan da zeytin ağacı dikmiş gibidir, başka şeye meşgul olamaz. İlmin en kıymetlisi seni yaratanına yaklaştıran, o’nun rızasına ermende yardımcın olandır."
7- "İlim Allah’ın (celle celaluhu) sıfatı cehaletin karşısında yer alır. İlim ve ilim ehli için en büyük afet, cahillerin ilme müdahalesidir. Onlar bilmezleler, bildiklerini zannederler, ifsat ederler ıslah ettiklerini zannederler ."
8- "Sana eziyet veren biri hakkında kötü düşünüp kin bağlama, aksi halde kötülükte onun seviyesinde tenezzül etmiş olursun, senin saadetin sana yeter. Onu tamamen karşılıksız bırakacak olursan onu şımartmış ve meydanı kötülüğe terk etmiş olursun. O halde onu karşına almıyorsan aciz olduğun için değil, kendine yakıştıramadığın için olduğunu hatırlatmalısın. Fesada meydan vermemeli."
9- "Sefil insanlara karşı cevap, yalnız iade ve tenkil (örnek, ibret cezası) etmektir."
10- "Kıyamet günü terazini ağılaştıracağını ümit ettiğin hiçbir şeyi hakir görme ve hemen yerine getir azda olsa. Ola ki o azlar birleşerek cehenneme atılman gerekirken ondan kurtuluverirsin."
11- "Acı, fakirlik, ezginlik ve korkunun üzüntüsünü ancak bizzat onların içinde yaşayan bilir, hisseder, hariçte olanlar bunları duymaz. Yanlış görüşü, kusuru ve günahı da, bunların içinde yaşayan göremez, dışardan bakanlar görür. Emniyetin, sıhhatin ve zenginliğin hakkını içinde yaşayan bilmez, hariçten bakan anlar. İsabetli görüşü, fazileti, ahirete ait emeli ancak fazilet erbabı olan ehilleri takdir eder, anlar, ehli olmayanlar bunları anlayamaz."
12- "Haini ilk terk edecek kimse, kendisi için hainlik yaptığı kimsedir. Yalancı şahitliğini ilk başına kalkacak kişi, kendisi için yalan şahitliği yaptığın kişidir. Zina eden kadını ilk aşağılayacak kişi, kendisiyle zina ettiği kişidir."
13- "Bir şeyin fesada gittikten sonra sıhhate dönüştüğünü görmedik,"
14- "Bir sultan için en tehlikeli şey, etrafını avare kişilerle doldurmasıdır."
15- "Biri size bir söz getirirse, o sözün sahibinden çıktığını ispat etmedikçe ona cevap verme, aksi halde size yalancı olarak gelen, haklı olarak sizden ayrılır."
16- "Din ehline güven, velev ki onun dini senin dininden ayrı olsun. Dini hafife alana da güvenme, velev ki kendisi de senin dininden olduğunu söylesin."
17- "Allah’ın haram kıldığı şeyleri hafife alana güvenme, kıymet verdiğin herhangi bir şeyini ona teslim etme!"
18- "İblisin askerlerinin insanların ağzına attığı şu iki kelimeden daha avlayıcı, daha çirkin ve daha ahmakça kelime görmedim. Birincisi, birinin yaptığı kötülüye başkaları örnek gösterilerek falan da yapmıştı diye mazeret saymaları. İkincisi ise bu kabahat yalnız bugün yapılmış değil ki, önceden de niceleri yapmıştır diyerek hafife almalarıdır. Ya da bugün yaptığı şeyi canım ben bunu yalnız sana yapmadım ki, falanada yaptım bir şey olmadı, gibi sözlerdir ki, bu sözler şerri kolaylaştırmak, hatta o şerri şer olmaktan çıkararak maruf sınırları içerisine sokmak ve normal gösterilerek reddedilmesini önlemek yolunda iblisin silahıdır."
19- "Eğer su-i zannı gereği kadar hududuna riayet ederek değerlendiremeyeceksen, hüsnü zannı kullan, bununla nefsini rahatlatmış olursun. Su-i zan mutlak olarak kötü değildir, eğer hududu içerisinde kullanılabilirse akıllılıktır."
20- "Bir takım insanlar gördük ki canlarını ortaya atar kavgaya atılırlar, niçin kavga ettiğini bilmezler, bir gün Zeyd için dövüşürler, ertesi gün Amr için dövüşürler, ertesi gün fikir ve saf değiştirerek yok yere tehlikeye atılıp girerler, kınanmaktan korkuyoruz derken cehennem ateşine girerler.
Rasulullah’ın (s.av.) şu haberinden murat bunlar olsa gerek:
"Bir zaman gelecek, insanlar birbirlerini öldürecek, ne öldüren niçin öldürdüğünü bilecek, ne de ölen niçin öldüğünü bilecek."
21- "Bir saatlik ihmal, bir senelik riyazeti ifsat eder."
22- "Cemaat içerisindeki bir kişinin işlerini tedbirde hata etmesi, bir kişi etrafında toplanmayan bir topluluğun isabetli işinden daha hayırlıdır. Zira cemaat bir kişinin hatalarını toplayıp düzeltebilir, hâlbuki bir topluluğun başıboşluğu kendilerini aldatır ve sonunda helak olmalarına sebep olur."
23- "Benim çok ayıplarım vardı, peygamberlerin, geçmiş büyüklerin tavsiyeleri istikametinde kendimi kontrol ettim, riyazetten geri kalmadım, nefsimin tedavisine çalıştım. Tabii Allah’ın (celle celaluhu) tevfiki ve ihsanı oldu. Zaten riyazet ve nefis tezkiyesizinin faydası ancak Allah’ın Tevfik ve inayetine inandıktan sonra mümkündür."
24- "Hastalıklarım arasında külfete razı olmak ve öfkede ileri gitmek vardı. Riyazetle tedavimden sonra öfkemi göstermemekle başarılı oldum ki, sözlerim, hareketlerim ve ölçüsüz konuşmalarım bir yerde kalıba girdi. Savunulması helal olmayan şeylerden sakındım, birçok ağırlıklara katlandım, birçok elem ve endişelere karşı sabrettim, çok kere hastalandım hazımsızlık oldu, bu hususlarda nefsime müsamaha gösterdim, çünkü bunları yaparken nefsimde eziklik hissettim ve bunun kibri kırdığını gördüm."
25- "Su-i zannı mutlak olarak kötü sayarlar, hâlbuki öyle değildir. Eğer bu durum insanı helal olmayan ve ya muamelatta kabahat sayılan bir şeye götürmezse tutarlılıktır, akıllılık ve fazilettir."
26- "Beni eleştirenlere ya da onlara cevap verme durumunda kalanlara tavsiyem, kendilerinin susması ve muhataplarını susturmasıdır. Dedi kodunun önlemesi için en tesirli tedbir susmaktır. Böylece birçok düşmanlığın, soğukluğun ve fitnenin önü kesilmiş olur."
27- "Beni eleştirenler iki durumda hali kalmaz, üçüncü şıkkı yoktur. Ya yalancı ya da doğrudur. Eğer yalancı ise Allah onun diliyle bana peşinen yardım etmiştir, kendisi yalancılardan olmuştur, dinleyicilerin büyük bir kısmı aynı zamanda yalan olduğunu anlamışlardır, bir kısmı ise araştırdıktan sonra anlamıştır, bana isnat ettiği şeyin bende olmadığı hususunda da uyarmış oldu. Eğer doğru ise üç durumdan hali değildir. Ya sırrıma onu ortak ettim, emin olarak gördüğü birine içini açarak rahatlayan biri gibi rahatladım, ama o emniyeti kötüye kullandı, düşüklük yaptı, kendisi kaybetti. Ya da suç olmayan bir şeyimi suç zannederek açıklamıştır, o zaman da onun cehaleti beni kurtarmıştır, zira ayıp kendi üzerine kalmıştır, ayıpladığı kişiyi temize çıkarmıştır. Veya gerçekten kabahat olan bir şeyimi işitti, o da dilini kaptı koyuverdi etrafa yaydı. O zaman da onun kınamasından çok kendimi kınamam ve suçlamam gerekir ki, o beni haklı olarak suçladığı için onu değil kendimi suçlamalıyım. "
28- "Bir insanın tabiatında zumlu sevme, kolayca yapma ve hafife alma sevgisi varsa, tabiatının ıslahını hiç beklemesin, onun dininden ve ahlakından felah umulmaz."
29- "Seni ilgilendiren sırrı senden saklayan kardeşin, senin sırrını ifşa edenden daha büyük hıyanet etmiştir."
30- "Seni aramayanın peşine düşme, bu sana ancak mahcubiyet getirir..Seni arayanı sen terk etme,bu bir nevi zulüm ve iyiliği karşılıksız bırakmaktır,bu ise hoş değil bilakis kabahattir."
31- "Dostluğun gereği bunun iki tarafına riayettir ki, dostun üzüntüsünden üzüntü ve sevincinden sevinç duymaktır, bundan aşağı düşerse dostluk sayılmaz."
32- "Her nasihatçi dosttur ama her dost nasihatçi değildir. Nasihatin hududu; birinin zarar görmesinden duyulan üzüntünün belirtilmesidir, isterse o zarar gören bunu anlamadan sevinç duysun. Birinin menfaatinden sevinç duymasıdır, isterse menfaat gören anlamadığı için üzüntü duysun. Bu dostluğun şartlarından fazla olarak nasihatin şartıdır."
33- "Her hangi birilerine nasihat ederken kabul edilmesi şartıyla yapma. İyi niyetle giriştiğin işte, anlaşılman şart değil."
34- "Dostlukta samimiyetin en son mertebesi, dostluktan başka bir sebep ortada yokken nefsiyle ve malıyla sana katılması ve başkalarına seni tercih etmesidir. Eğer ben böyle birini denememiş olsaydım zamanımızda böylesi dostluğun olmayacağını söylerdim. Fakat her gün ayrılmaya sebep olacak şeyler varken dostluğu devam ettirecek dostlar cidden azdır."
35- "Birine nasihat ederken gizli söyle, açıktan değil, işaret ederek anlat başkasının yanında olmasın. Açıkça söylenmediğinde anlamayacak durumdaysa, dolaylı yoldan duyur. Muhakkak kabul edilecek diye nasihat etme, bunlara riayet etmesen, sen nasihatçi değil, emrine itaat edilmesini isteyen bir sultan durumuna girer, zalim olursun. Dini vecibeyi yerine getirmek isteyen nasihatçi kardeş olmaktan çıkarsın. Bu ise dostun dostuna karşı takınacağı tavır değil, sultanın ra’iyyesine ve efendinin kölesine karşı takınacağı tavırdır."
36- "Dostlar birbirine karşı aynı duygudadırlar. Bunlardan hangisinin durumu ve ihtiyacı diğerinin fedakârlığına lüzum gösterirse, karşılıklı fedakârlığı yaparlar. Dostluğun ve mürüvvetin hükmü budur. Ama bir taraf muhtaç olduğunda diğer taraf her türlü fedakârlığa koşuyorken, karşı taraf muhtaç durumuna düştüğü takdirde, arkadaşı onu terk ediyorsa, bu kardeşlikte değildir dostlukta. Bu ancak çıkarcılıktır, kapıp kaçmadır. Elbette böylelerine müsamaha göstermeye gelmez. Dostluğun ölçüsü karşılıklı anlayıştır. Her ikisinin de zaruret ve ihtiyaç durumları eşit bulunduğu takdirde her ikisi de kendi nefsinden önce kardeşinin ihtiyacına koşuyorsa gerçekten dostturlar."
37- "Birinin işini yapmak istediğin vakit, isterse iş sahibi bunu senden istemiş olsun, isterse kendiliğinden başlamış ol, işi, iş sahibinin isteğine göre yap, senin isteğin gibi değil. Yoksa hiç yapma. Bunun aksini yaparsan, iyilik değil, kötülük etmiş olursun, teşekkür değil zemmi hak edersin, bu iş dostluğu değil düşmanlığı gerektirir."
38- "Dostuna, kendisini üzecek veya haberdar olduğunda kendisine fayda temin etmeyecek şeyleri nakletme, bu rezillerin işidir. Bilmediğinden dolayı zarar görecek şeyi de kendisinden gizleme, bu ehli şerrin yapacağı iştir."
39- "Sende olmayan bir şeyle metholunmaktan sevinme, aksine bununla üzüntün olsun. Zira bununla noksanlığın sana duyurulmuştur. Maskaralığa ve istihzaya alınmışındır, bundan ancak aklı kıt ahmaklar memnunluk duyar."
40- "Sende fazilet varsa sevin, ister methetsinler, ister etmesinler. Ayıpların üzerine üzüntü duy, insanlar seni ister kınasınlar ister kınamasınlar."
41- "Faziletin esası dörttür ki, her fazilet bunlarda mürekkeptir. Bunlar; adalet, anlayış, Necdet ( şecaat yiğitlik) ve cömertliktir. Rezaletin anası dörttür ki, her türlü rezalet bunlardan mürekkeptir. Bunlar; zulüm, cehalet, korkaklık ve cimriliktir. Nefsin nezaheti bir fazilettir ki cömertlikten ve yiğitlikten meydana gelmiştir, sabırda öyledir. Kanaat, adalet ve cömertlikten mürekkep bir fazilettir."
42- "Doğruluk; adalet ve cesaretten mürekkeptir. Bazen haksız olarak sana gelen biri haklı olarak döner, o da şöyle olur. Bir insandan sana yalan haber getirir, seni tahrik eder, sende cevap verirsin, bundan sakın, söyleyeni tespit edilmemiş sözlere cevap verme. Yalandan daha kötü bir şey yoktur. Öyle bir ayıptan ne beklenir ki? Yalanın nevilerinden biri de küfürdür. Her küfür yalancılıktır. Yalancılık bir cinstir, onun türlerinden biride küfürdür."
43- "İnsanları merkeplerden, köpeklerden ve diğer haşarattan ayıran konuşmaların da üçe ayrıldığını gördüm;
1- "Sözünü nereye sarf ettiğini aramaz. Ağzına geleni söyler, ne hakka yardımcı olmayı ve nede batılı reddetmeyi düşünür. İnsanların çoğu böyledir."
2- "Kendi nefsinde hak olarak kabul ettiğini destekler, batıl olarak kabul ettiğini reddetmeye çalışır. Ama bunların hakikatlerini anlamaya çalışmaz, araştırıp tespit etmez. Tuttuğu yolda inandığına ısrar eder. Bunlarda çoktur ama birinci sınıftan sayılanlar kadar değildir.
3- "Sözü yerine oturtandır ki bunlar kibrit-i ahmerden daha nadir bulunur ve daha kıymetlidir de.."
44- "Hakka teslim olmayan ve onu hazmedemeyenin endişesi uzun olur."
45- "Allah’ın acayip tedbirindendir ki, âlemde en çok ihtiyaç duyulacak şey, en ucuz şeydir. Suya bakın. Bundan daha çok lüzumsuz şeyler bundan pahalıdır. Kırmızı yakut’a bakın, nice insanlar bunun peşinde dağ başlarında ve ovalarda dolaşır dururlar ki, bundan daha çok lüzumlu şeyler, bundan ucuzdur. "
46- "Sakın, kötü insanların meclisine muvafakat etme, onların, senin dünya ve ahiretine zarar verecek nitelikteki söz ve davranışlarını müsaade etme, bunlar az şeylerdir diyerek müsamaha ile karşılama. Bunlardan pişmanlıktan başka bir fayda sağlayamazsın ki, o zaman artık pişmanlığın da fayda vermez. Bunları müsamaha ile karşıladığın için kimse seni takdir etmez bilakis sana küfreder, en azından acı akıbete uğramandan ve aleyhinde gıybette bulunulmasına aldırış duymaz."
47- "Eğer insanları bozarak, Hakkı razı etmek veya Hakkı darıltarak insanları razı etmek arasında kalırsan, Hakkı razı etde, insanların nefretini kazan, onların hatırı için Haktan ayrılma."
48- "Cehalet, masiyet ve rezalet erbabına vaaz ederken, Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vaaz ve nasihatlerinde riayet ettiği esaslara sadık kalmak vaciptir. Bunlara sert ve yüz ekşitmek suretiyle vaaz etmek hatadır, Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yolunu aşmaktır. Zira bunlar çok kere, kendilerine söylenen şeylere karşı çıkarak, kendi yolunda inadına ısrar etmek isterler, Bunlara karşı sert ve haşin davranmakla ancak onların bu inatları kuvvetlendirilmiş olur. Böylece iyilik değil kötülük yapmış olur. Yumuşak Ve tatlılıkla yapılan vaazlarda, nasihat edilen kimsedeki kabahat değil de, başkalarında olan kabahatten haber veriliyor ve ona işaret ediliyor görüntüsünü verir ki, bu türlü konuşma daha tesirli ve daha beliğdir. Şayet nasihat edilen kimse bundan da almasa, acıtarak ve yalnız yerde(nasihat edilir),bu da sonuç vermezse irşat edilmek istenen kimsenin saygı gösterdiği ve yanında utanacağı birinin yanında tekrarlanır. Sözün yumuşatılması hususunda Allah’ın talim buyurduğu edeb böyledir."
49- "Rasulullah (s.a.v) Bazılarında bizzat kişinin kendisini muhatap olmaz , "Ne oluyor Bazı kimseler şöyle yapıyorlar?" Buyururdu. Rasulullah (s.a.v) yumuşaklığı övmüşler, kolaylaştırmayı emretmişlerdir, zorlaştırmayı nehyetmişlerdir. İrşat ettiği kişileri usandırmamak için sözünü kısaltırlardı. Allah (cc)Teala onun hakkında şöyle buyurmuştur: "Eğer sert ve haşin olsaydın, etrafından dağılırlardı." ( 3/159)
50- "Şiddet ve sertlik, Allah adına had ikame edilirken gösterilmelidir. Nasihati tesirli kılan hususlardan biride, irşat edilmek istenenin yanında, ona terk ettirilmek istenen hareketin hilafına hareket edenleri methet etmektir. Bu tutum, hayır işlemeye davet eder. Bundan başka da methi sevmenin işe yaradığı bir yer olduğunu bilmiyorum. Bu da, onu işitenin Ona uymak suretiyle iyiliğe gitmesidir. Onun için bizde, yapılan fazilet ve rezaletin tarihleriyle kaydını yapıyoruz. Böylece, zamanla işlenilen rezaleti işitenler bundan nefret etsinler Ve önceden geçmişlerin işlediği iyiliklerde duyularak onlara rağbet gösterilsin."
51- "Kendini beğenen, ayıplarının kefaretini ödesin, faziletleriyle gururlanıyorsa, ahlaki zaaflarını düşünsün, eğer kusurlarını göremezde hiç kusuru yok zannederse, onun musibeti ebedidir. İnsanlar içinden noksanı en çok olan ayıpta en büyük, akılda en zayıfıdır. Aklı zayıf olanda cahildir. Bu ikisinden de daha büyük ayıp da yoktur. Zira aklı olan, ayıplarını görür ve onları gidermek için gayret gösterir. Ahmak; nefsinin ayıplarını göremeyendir. Bu da ya cehaletten veya düşüncesizlikten ileri gelir. Ama ayıplarını, hüner ve maharet olarak kabul ediyorsa, bu yeryüzünün en büyük ayıbıdır. Niceleri vardır ki zinaları ile iftihar ederler. Niceleri vardır ki, livada ve hırsızlıklarıyla, zülüm ve tecavüzleriyle övünürler, bu gibi utanç verici şeyleri yapmalarını kuvvet telakki ederler."
52- "(insanlar) Kendi ayıplarını düşünsünler, dünya ve ahirette kendilerini ilgilendirmeyen başkalarının ayıpları ile uğraşmaktan vazgeçsinler."
53- "İnsanların ayıplarını duymakta bir menfaat bilmiyorum. Ancak, bunu duyanlar, bunlardan ibret alarak kendilerini bu ayıplardan uzaklaştırırsa menfaati budur. Bu da, Allah’ın inayet ve kuvveti ile olur."
54- "Sen haksız olarak birini hafife alırsan, onlar haklı olarak seni hafife alırlar. Allah Teala "Kötülüğün cezası kötülüktür" buyurur. Böylece kendi kendini hafife almış, belki hakikatte Allah tarafından cezalandırılmış olursun ve sende ki fazilette söner."
55-"Senden daha çok şey bilenleri düşün, kendini küçük bulacaksın. Eğer bildiğinle amel etmiyorsan, ilmin lehine değil, aleyhine şahit olacak, o zaman bilmenden bilmemen daha hayırlı olacak. Cahilin hali senin halinden daha selamettir."
56- "Ben şecaat erbabı arasında kendini beğeneni, diğer guruplara nispeten daha az gördüğüm için, onların nefislerindeki nezahetin ve yüksekliğin delili olarak kabul ettim."
57- "Eğer düşmanın yoksa o zaman sende hayır yoktur. Düşmanı olmayandan daha düşük insan yoktur. Ancak, Allah korusun, insanın kıskanılacak hiçbir nimete nailiyeti yoksa başka …"
58- "Eğer ayıplarını küçük görüyorsan, bak ki, senin ayıbın başka birinde olsa da, sen de onu görsen, utanılacak şeymiydi? Bunu düşünürsen sende de en ufak temyiz kabiliyeti varsa, noksanını anlarsın."
59- "Eğer faziletli insanların evladı olarak iftihar ediyorsan, bu fazilette sizin hisseniz yoksa ne kadar da acı mahrumiyettesin. Kendi iyiliğin yoksa onların fazileti sana ne kazandırır ki? Bütün insanlar Âdem (as) evladı, onu Allah kudretiyle yarattı cennetine yerleştirdi. Meleklere o’nun için secde ettirdi, fakat evlatları arasından bunlardan faydalanan ne kadar az. Her türlü ayıp onlardadır. İçlerinde fasıkı var, faciri var, kâfiri var. Aklı başında kimse bunları düşününce kendisinin kazandığı fazileti ve kendisinin yaptığı iyiliği yoksa bunlardan kendisine bir fayda gelmeyeceğini anlar. Bunlarla öğünmek komşunun malı ile başkasının makamı ile yarışı kazanan başka birinin atı ile övünmek gibidir. Bu gibilere misal olarak, 'babasının zekâsıyla süslenen aptal gibi' derler."
60- "Nefsi terbiye etmek aslanı terbiye etmekten zordur. Aslanı kendisi için tahsis edilen bir yere kapatır hapsedersen, şerrinden emin olunur. Ama nefis hapsedilse de şerrinden emin olunmaz."
61- "Kendini beğenmenin birbirine yakın ve çoğu kez insanların birini diğerinden ayıramayacakları halleri ve dereceleri vardır. İnsan var, kendinde olan açık faziletten böbürlenir. İnsan var ilmiyle büyüklenir. İnsan var, yaptığı işleriyle insanlar üzerine öğünür durur. İnsan var, görünüşünün üstünlüğü ile kendini uçurur. İnsan var nesebiyle şımarır. Kimi gururundan gözü kararır, kimi makamı ile tepeden bakar. Kendini beğenmenin en az derecesi, kendini gülmekten, hafif hareketlerden, fazla konuşmaktan nazlanarak gösterilen gururdur. Kimi insan ilmiyle büyüklenir üstünlük arar, kimi görüşüyle gururlanır başkalarını görmez, kimi nesebiyle gururlanır kendini şişirir, kimi makamı ile gururlanır kendini toplumun üstünde görür. Bunlara arasında en az ayıplanacak kimse, az gülerek az hareket ederek, gereksiz yere konuşmayarak gösterilen gururdur. Bunun ayıbı da diğerlerine nispeten azdır. Eğer bunları kendine düşeni yapmak fikri ile yapsaydı, övülmeye değer fazilet sayılırdı. Ancak kendini beğenmek ve insanları hafife almak için yapıldığından düşmüştür."
62- "Kendini beğenme konusu üzerine söylenecek söz çoktur, tartışma alanıdır fakat faziletten bir pay yoktur. İnsan faziletten yoksun olduğu nispette fazilete hakim olduğunu zanneder, sonra bu zan kanaat haline dönüşür ve kendini kemal mertebesinde görür. Ancak akıl ve temyiz sahibi insanlar bu gibi kuruntulara kapılmazlar. Devamlı mecnun ve ayıkmayan sarhoş, sağlıklı ve uyanık insanları, cahil biri hükemayı ve faziletli âlimleri, çocuklar yetişkin insanları, aklı kıt sefihler akıllı insanları alay konusu yapabiliyor, onlarla alay ediyorlar. Kadınlar şahsiyetli insanları eksik görebiliyorlar. Yani insanların aklı noksan oldukça kendilerinin daha çok kâmil olduğunu zannediyorlar ve akıllara hor bakabiliyorlar."
63- "İlimden hiçbir payı olmadığı halde ilmin sonuna ulaştığını zannedenler vardır."
64- "Karşılaştığım garipliklerden biride şu idi; aklı zayıf biri, toplumda ve mahfellerde, çocuğuna ve eşine olan meftuniyetini ifade derken, çocuğu için ‘’benden akıllıdır’’der, ben de tebrik ederdim. Eşini methediyorken onun güzelliğinden süsünden, sıhhatinden bahsederken, onunla evlenmek isteyen biri olsa ondan fazlasını söylemezdi. Bu kabil öğünmeler ancak aklı zayıf kimselerde görülür. Öğünmek ayıptır."
65- "Sakın öğünmeye kalkışma seni her dinleyen seni tasdik etmez doğruda söylesen. Belki senden işitilen o söz ilk defa senin kınanmana sebebiyet verir. Bir kimseyi de yüzüne methetme, bu zayıf insanların şarlatanlığıdır. Huzurunda veya gıyabında kimseyi kötüleme, seni onlarla uğraştırmayacak nefsinle meşguliyetin olsun! Fakirlik gösterme, bununla ya yalancı ya da hakir olursun, Allah’a karşı nankörlük etmiş olmanın dışında bir menfaatte edinemezsin, ya da san acımayacak birine şikâyette bulunmuş olursun. Zenginliğinden de bahsetme, dinleyenlerin ümidini kendine bağlarsın, Allah’a şükrünü artırmaz, Allah’ muhtaç olduğunu, başkasından müstağni olduğunu hatırla. Bu durum sana hem değer kazandırır hem de gereksiz tamahtan kurtulursun."
66- "Akıllı kişi aklının, temyizinin ve vicdanının kabul ettiği şeylerden ayrılmayandır."
67- "Birine bir şeyler vereceksen kendisi istemeden ver ki hem daha çok makbule geçer hem de daha büyük insanlık olur."
68- "Tabiatı pis olana hikmet kar etmez. O herkesi kendisi gibi pis tabiatlı zanneder."
69- "Adalet; her korkanın sığındığı bir kaledir. Zalimde olsa, başka türlüde olsa, zulme uğradığını gören herkes adalete davet eder, o zaman zulmü kötüler, adaleti kötüleyen kimseyi göremesin. Tabiatında adaleti seven bu kalenin içindedir."
70- "Hayrın başı, düşmanın şerrinden emin etmek ve ondan gelecek zulüm yüzünden onu terk etmektir. Düşmana yaklaşmak zevali yaklaşmış ahmakların işidir. Şerrin başı da dostun güvenini kazanamamaktır, onu uzaklaştırmak ise ahmakların işidir, şekavettir. Düşmana yakınlık hilim değildir, ondan sakınarak selamette kalmak hilimdir."
71- "Tabiatın kabahate meyletmesi ayıp değildir, ister en büyük ayıp ve son derece rezalet olsun. Bunları sözüyle ve fiiliyle izhar etmesi ayıptır. Yoksa tabiatı meylettikten sonra, aklıyla meyline karşı çıkarak ona galip gelmek, aklın kuvvetidir ve faziletidir."
72- "Haramda hıyanet, kanda hıyanetten daha şiddetlidir. Irz, maldan daha kıymetlidir. Kerem sahibine layık olan malıyla cismini, cismi ile nefsini, nefsiyle ırzını ırzıyla dinini korumaktır. Din ile hiçbir şey korunamaz. Hiçbir şey adına dinden taviz verilemez. Irzda hıyanet malda hıyanetten büyüktür."
73- "Faziletin ne olduğunu bilmeyen, Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) emrettiği şeylere itimat etsin, o bütün faziletleri kendisinde toplamıştır."
74- "Hayret edilecek şeydir ki, fazilet sevimlidir ve taşıması ağırdır. Rezalet ise kabahattir taşınması hafiftir. İnsaf etmek isteyen hasmına bakacağı yerde kendisine baksın, o zaman yanıldığını ve haksızlığını görecektir."
75- "Fazilet; ifrat ile tefrit arasında orta halli ve mutedil hareket etmektir. Haddi aşacak kadar ileri gitmek ne kadar anormal ise, normalin gerisinde kalarak sınıra varmamak ta o kadar anormaldir."
76- "Aşırı derecede açılarak düşmektense, ihtiyatlı hareket ederek tutumluluk göstermek daha isabetlidir."
77- "Akıllılık dostu düşmanı tanımandır. Ahmaklık, dostunu düşmanından ayıramamandır.
78- Zalim olduğu için düşmanına teslim olma, kendisine de zulüm etme, adalette dostunla düşmanını eşit tut. Yakınlık göstereyim diye düşmanına yaklaşma, bu ahmakların işidir. İnsanların kendisini sevmesini isteyen dostunun ve düşmanın hak ettiklerini yerlerini verendir. Düşmana yakınlık göstermek, size karşı cephe alanların işini kolaylaştırır, gözlerinde küçük düşürür, dövüşmelerine imkân hazırlar, dostlarının güvenini sarsar, onları da düşmanlarının safına katar."
79- "İnsanlardan gelecek hastalık, yırtıcı hayvanlardan, zehirli yılanlardan gelecek tehlikeden daha büyüktür, zira onlardan sakınmak mümkündür, ancak insanlardan gelecek tehlikeden sakınmak asla mümkün değildir."
80- "İnsanları mağlup eden nifaktır, iki yüzlülüktür. Buna rağmen, insan kendisine münafıklık yapmayana yer vermez."
81- "Bir insanın üzerinde şüphelerin çoğalması onu yalancılığa götürür, zira çok yerde özür beyan etme mecburiyetinde kalacak ve bu durum kendisini zorlayacak, yalan söylemesini kolaylaştıracaktır."
82- "Tabiatın da doğruluk olan insanın üzerine en adil şahit kendi yüzüdür. Zira o, bir yalan söylediği ya da söylemeyi düşündüğü anda dilinde kekemelik ve sözlerinde tutarsızlık olacak, birbirini bozacaktır."
83- "Doğru sözü geri almanın musibeti, ondan doğacak musibetten büyüktür."
84- "Kerem sahibi nefislerin en çok korktuğu şey, ırzlarına gelecek ve dinlerinde dokunacak nakıslıktır. (bu) Şahsiyetsiz insanlara da en hafif gelen şeydir."
85- "Akıllı kimse zulme uğradığını göstererek ve şikâyet ederek ağlayan birini görünce hemen ona merhamet ederek, zulme uğradığına hüküm vermesin. Son derece zalim olduğu halde, kendisini böyle gösterenle karşılaştım. Zulme uğradığı halde şikâyet göstermeyen sakin kimseler de gördüm. Bunlar hakkında iyice tahkik etmeden karara varmak yanıltır, araştırılmalıdır. Her iki taraf içinde insafın icabı ne ise onu göstermeli."
86- "Kötü düşünceli insanlar, bu kötü düşüncelerinde edindikleri zararı bilselerdi, düşüncelerini düzelterek ileride başarılı olmaya çalışırlardı. Tevfik yalnız Allah’tandır."
87- "İyiliği görülene teşekkür farzdır, vaciptir. Bu yapılanın karşılığı da misli ve ya daha fazlasıyla karşılık vermektir. Yerinde onu müdafaa etmek, sağlığında ve ölümünden sonra da şahsına ve yakınlarına ilgi gösterilmek suretiyle vefakârlıktır. Daha sonra da evlatlarına bu husus vasiyetlerde bulunmak ve onların iyiliklerini söylemek, kusurlarından hiç bahsetmemektir. Günah işlemesine yardımda bulunmak ve dininde veya dünyasında zararına olacak hareketlerini görmemezlikten gelerek, nasihati ihmal etmek teşekkürden değildir. Bilakis iyiliğini gördüğün birine, batıl işinde yardım edersen, nankörlük ve hıyanet etmiş olursun."
88- "Kusuru olmayan kimse yoktur. Kendi kusurunu araştıranın, başkalarının kusuruyla uğraşmaya zamanı kalmaz."
89- "Bir ilim meclisinde bulunuyorken, ondan faydalanmayı düşün, orayı lüzumsuz görme, birinin yanılmasını bekleme, bu rezillerin işidir. Böyleleri hiçbir zama n hisse alamazlar. Faydalanmak niyetiyle bulunursan her halde kazançlısın. Eğer bu niyetle gitmeyeceksen evinde oturman daha selamettir. Oraya varırsan şu üç şeye riayet etki bunun dördüncüsü yoktur.
1- Cahiller gibi dinle, mecliste bulunmaktan ecir ve sevap kazanırsın.
2- Fuzuli şeylerle meşgul olmadığından takdir edilirsin.
3- Meclistekilerin sevgisine mazhar olduğundan takdir edilirsin.
Eğer bunları yapmasan öğrenmek isteyenin sorusunu sor, güzellik kazanırsın. Bunun beşincisini artırmaktır. Öğrenmek isteyenin sorusu bilmediğini sormaktır, bildiğini sormak akılsızlıktır, hafifliktir, fuzuli konuşmak ve faydasız yere zaman kaybetmektir. Bel ki bundan düşmanlıkta doğabilir. Sonra bunlar fuzuli şeylerdir, fuzulilik sevimsizliktir. Sorduğun şeye yeterli cevap aldınsa sözü orada kes, uzatma! Yeterli cevap verilmedi ya da verilen cevabı anlamadınsa, anlamadığını söyle, açıklamasını iste, açıklama yapmaz veya önceki sözünü tekrarla orada kal, üzerine varma, aksi halde soğukluk doğar, eline de bir şey geçmez.
Bunun bir üçüncü şıkkı vardır ki, o da bilinen birinin müdahalesi şeklidir. Bununda yolu, açık delil ile itiraz etmektir. Eğer bu hususta hazırlığın yoksa yapacağın şey sözünü tekrarlanmaktan ibretse, ya da hasmın muarazanı değerlendirmeyecekse susacaksın. Zira bu muarazadan lafı kabartmadan başka fayda temin edemeyeceksin, ne bir şey öğretmiş nede bir şey öğrenmiş olacaksın, belki düşman kazanmış olacaksın, kim bilir ne zararlara maruz kalacaksın. Sen sen ol da inada ve kibir yarışına kalkışarak hasmı yenme havasına kapılma. Eğer bunda ilim hâkim değilse hâkim olacak inat ve kibir yarışıdır ki bunların her ikisi ahlaksızlığın ve dini zafiyetin delilidir. Bunlarda akıllı ve faziletli kişinin işi değildir."
90- "Sendeki çoğa göz dikmeden kendisindeki az ile yetinen, zenginlikte seninle eşit olmuştur, sen istersen Karun kadar zengin ol. Eğer kazanmak için senin iştah kabarttığın şeylere tenezzül etmiyor, kendini koruyorsa senden zengindir. Dünya işlerinde senin eğildiğin kimselere el açıp eğilmiyorsa senden çok daha azizdir."
91- "Hayrı öğrenip onunla amel etmek insanlara farz kılınmıştır. Bu ikisini birleştirebilen iki fazilete birden sahip olmuştur. Öğrenmiş ta onunla amel etmemişe, öğrenmekte güzel iş yapmıştır, amel etmemekle de kötülük etmiştir, iyiyle kötüyü karıştırmıştır. Bu, hem öğrenmeyen hem de amel etmeyenden iyidir. Burada durumu daha kötü olan, öğrenmenin yolunu kapatarak mani olandan da daha az kötüdür."
91- "Senin işlediğin şeylerden başkaları nehyetme bu senin için büyük ayıptır. İlk önce nefsinden başla onu azgınlığından vazgeçir. Onu yaptıktan sonra sen artık hekimsin. İşte o zaman vaazında kabul görür peşine düşülür ve ilminden de istifade edilir."
92- "Takvalı olmadığı halde takvayı emreden, insanları tedavi eden hasta doktor gibidir."
93- "Eğer şerden uzak duran başkası şerri nefyetmeyecek ve hayrı işleyen den başkası hayrı emretmeyecek olursa, peygamberlerden başkası ne şerri nehyeder ne de hayrı emreder. Bunun aksi görüşte olanın, tabiatı bozuk, görüşü fesattır."
94- "Cahiller faydalı şeylerde susar, zararlı şeylerde konuşurlar."
95- "Bir kimseyi de yüzüne methetme, bu zayıf insanların şarlatanlığıdır."
96- "Dostluğun ölçüsü karşılıklı anlayıştır. Her ikisinin de zaruret ve ihtiyaç durumları eşit bulunduğu takdirde her ikisi de kendi nefsinden önce kardeşinin ihtiyacına koşuyorsa gerçekten dostturlar."
97- "Dedi kodunun önlemesi için en tesirli tedbir susmaktır."
98- Kendini beğenmiş birine; “yerini bil” dediğinde, bununla kusurunu hatırladı ve toparlandı ise, fazlaya gitme, görevini yaptın. Daha fazla ayıplarını sayıp dökecek olursan, rezaleti basitleştirmiş ve şer ehlini taklit etmiş olursun."
99- "Saadet sahibi sayılacak kimse, hayatta az kusuru görülerek defnolunandır."
100- "Fazilet arayan ehlinden başkasında bulamaz."
====================================
Resmi sitemiz :
Telegram kanalımız :
Facebook sayfamız :
Twitter hesabımız :
www.tavhid.org sitesine teşekkürler