#parapulsevgisi
Ebu Hureyre'den (radiyallahu anh)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki:
"⚠️Paraya, pula, elbiseye kul olanlar bedbaht olsun! ⚠️
Böyle çıkar düşkünü kimseye işlediği hayrın bedeli verilirse memnun olur, verilmezse Allah'ın takdirine kızar. Böyle kimseler hem bedbahttırlar hem de bir işe yaramazlar. Ayaklarına diken batsa çıkarmaya güçleri yetmez. Ne mutlu o kimseye ki, Allah yolunda cihad için atının dizginlerine sarılmış, saçı başı perişan, ayakları toz içindedir. Eğer nöbet beklemekte ise tam manasıyla bekler, cephede ise tam manasıyla savaşır. Bu kimse bir meclise girmek için izin istese küçük görülüp kendisine izin verilmez. Bir hususta şefaat edecek olsa şefaati kabul edilmez."
( Buhari Cihad: 70, İbn Mace Zühd: 8. 188)
BU HADİS HAKKINDA ŞEYHUL İSLAM İBN TEYMİYYE'NİN AÇIKLAMASI
"Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle kişileri altının, gümüşün, ipeğin, kadifenin kölesi diye adlandırmış, aynı zamanda onlar için beddua olan ifadeyi de haber lafzıyla zikretmiştir. Bu da:
"Taise, İntekese ve iza şike fela intekaşe" ifadeleridir. İşte bu, başına bir kötülük isabet edip de bundan çıkıp kurtulamayanın durumudur. Çünkü adam tökezleyip helak olmuş, yıkılıp kalmıştır. Artık istediğini elde edememiş ve bir türlü de kötülükten kendisini kurtaramamıştır. İşte bu, mala tapanın halidir. Bu kişinin durumu şu ifadelerle dile getirilmiştir:
"Eğer verilirse memnun kalır, verilmeyip de engellenirse kızar." Allah (Celle Celaluhu) şöyle buyuruyor:
"Eğer (anlaşma yapan) bir kavmin ihanet edeceğinden kesin olarak korkarsan, sen de açık ve adil bir tutumla onlara anlaşmalarını bozduğunu bildir. Gerçekten Allah, ihanet edenleri sevmez." (Enfal: 8/58)
Bunların hoşnutlukları Allah'tan (Celle Celaluhu) başkası içindir. Aynı şekilde kızıp öfkelenmeleri de öyledir, kızarlarsa Allah (Celle Celaluhu) için değil, Allah'tan (Celle Celaluhu) başkası için kızarlar. Nitekim riyaset, şekilcilik ve benzeri heva ve heveslerin peşinden koşturanların durumu da böyledir. Eğer istediklerini elde ederlerse memnundurlar, elde etmezlerse öfkeli ve kızgındırlar. Bu kimseler heva ve isteklerinin kölesidirler ki, hevaları neyi isterse ona göre hareket ederler. Çünkü gerçek anlamda kölelik ve kulluk, kalbin köleliği ve kulluğudur. Kalp neye köle ve kul olma peşinden koşuyorsa o şeyin kölesi ve kuludur.
İşte yukarıda anlatıldığı gibi, mal peşinde koşturan kimsenin hali de böyledir. Çünkü mal da kişiyi kul ve köle haline getirir. Anlatılan bu şeyler iki türlüdür. Kul bu ikisinden birine muhtaçtır. Tıpkı yeme, içme, evlenme, barınak edinme vb. şeylere muhtaç olduğu gibi.
Bu kimse Allah'tan (Celle Celaluhu) ister ve O'na rağbet eder. Adeta binmekte olduğu merkebe olan ihtiyacı gibi yanındaki mala da ihtiyaç duyar ve onu ihtiyaçlarında tıpkı binek gibi değerlendirir. Ya da mal onun için adeta üzerinde oturduğu ve ihtiyaç duyduğu minderi gibidir. Böyle bir şeyi kullanmak yadırganamaz; ama sonuçta bu onu sabırsızca mal biriktiren bir kimse konumuna getirir.
Diğerinde ise, mal kulun ihtiyaç duymadığı şeyler içindir. Kulun kalbini bu şekilde mala bağlaması doğru olmaz. Eğer kul buna kalbini bağlarsa, giderek bunun kölesi konumuna düşer. Oysa birinci durumda muhtaç olduğu için onları elde etmek için sabırsızlıkla onu kazanmaya çalışır. İkincisinde ise böyle değildir. Dolayısıyla bu ikinci durumda kul, ihtiyaç duymadığı şeylere düşkün olmakla adeta onun kölesi durumuna gelir de, bunu kazanmak için Allah'tan (c.c) başkasına dayanıp itimad eder. Bundan böyle kendisinde Allah (Celle Celaluhu) için gerçek anlamda kul olabilmenin bir anlamı kalmaz,hakiki manada Allah'a (Celle Celaluhu) tevekkül de olmaz. Bu durumdaki bir kimse de adeta Allah'tan (Celle Celaluhu) başkasına ibadet etme ve Allah'tan (Celle Celaluhu) başkasına tevekkül etme gibi bir konuma düşer. Bu anlamda bir ibadet ve tevekkül şubesi oluşturur. İşte böyle bir kimse yukarıda geçen hadisin ifade ettiği gerçek hükmün içerisinde yer alır.
İşte bu kimse hadiste belirtilen şeylerin kulu ve kölesi konumuna düşmüştür. Bu kimse istediklerini Allah'tan (Celle Celaluhu) istese de, bunların kulu kölesi olmuştur. Çünkü Allah (Celle Celaluhu) istediklerini verince memnun kalır, vermeyince öfkelenir. Oysa gerçek manada Allah'a (Celle Celaluhu) kul olan bir kimse, Allah'ın (Celle Celaluhu) razı olup memnun olduğu şeyden memnun kalır, Allah'ın (Celle Celaluhu) kızdığı ve memnun kalmadığı şeye o da kızar ve memnun kalmaz. Allah (Celle Celaluhu) ve Rasulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sevdiğini sever, Allah (Celle Celaluhu) ve Rasulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) buğzettiğine de buğzeder. Allah'ın (Celle Celaluhu) velilerine dost, düşmanlarına da düşman olur. İşte bu durumdaki kimseler imanlarını kemale erdiren kimselerdir."
[Abdurrahman bin Hasan, Fethul Mecid, 3. bölüm, KİŞİNİN, AMELLERİYLE DÜNYAYI İSTEMESİ]
Azeri paylaşımlarımız için ↙️
@haqqinyolu